15 Kasım 2024 Cuma

Hindistan

            


Her şey o uzun uçuşun ardından Hindistan'ın büyüleyici topraklarına ayak basmamla başladı. Delhi'nin kaotik ve renkli atmosferi, daha havalimanından çıkarken beni içine çekmişti. Sokaklarda yankılanan klakson sesleri, rengarenk sarilere bürünmüş kadınlar, baharat kokuları… Bu topraklar, ilk bakışta bile size hayatın burada nasıl coşkuyla aktığını hissettiriyor.

Gelmeden önce çokça duyduğum olumsuz yorumlara aldırış etmeden kendimi akışa bırakıyorum



Delhi: Geçmişin ve Geleceğin Harmanı

Delhi'nin sokaklarında dolaşırken, binlerce yıllık tarihin modern yapılarla nasıl iç içe geçtiğini gördüm. Eski ve yeni, yan yana duruyordu. Kızıl Kale'nin ihtişamını ve Humayun Türbesi'nin huzur veren bahçelerini keşfettikten sonra, Chandni Chowk'un daracık sokaklarında kayboldum. Her köşede farklı bir tat, farklı bir ses vardı. Yol kenarında satılan taze meyve suları, baharatlı sokak yemekleri ve rengarenk dükkânlar arasında zamanın nasıl geçtiğini anlamadım bile.



Varanasi: Ganj Nehri'nin Sihri

Delhi'den sonraki durağım, Hindistan'ın ruhani başkenti olarak bilinen Varanasi oldu. Ganj Nehri kıyısına varmak, adeta zaman yolculuğuna çıkmak gibiydi. Bu antik şehir, sabahın erken saatlerinden itibaren ritüellerle uyanıyor. Ganj'ın serin sularında yıkanan insanlar, gün doğumunu selamlayan dualar ve tütsülerin büyüleyici kokusu, ruhumu adeta sarhoş etti.



Bir sabah, nehrin kenarındaki ghat'larda (basamaklı kıyılar) düzenlenen ritüellere katılma fırsatı yakaladım. Beyaz giysilere bürünmüş rahipler, ellerinde tütsü ve meşalelerle Ganj'ı kutsarken, nehrin yüzeyinde yüzen çiçek yaprakları büyüleyici bir manzara oluşturuyordu. O an, kendimi hayatın ve ölümün iç içe geçtiği bir seremoninin tam ortasında buldum.

 Varanasi'nin mistik atmosferinde, Ganj Nehri kıyısındaki Manikarnika Ghat ve Harishchandra Ghat gibi yerler, sadece kutsal ritüellerle değil, aynı zamanda hayatın ve ölümün doğal döngüsüyle de iç içe. Nehrin kıyısında gezinirken, bir yanda dua eden rahiplerin mantraları ve tütsü kokuları eşliğinde ruhani bir huzur bulurken, bir yandan da ölü yakım törenlerinin sessiz tanığı oluyorsunuz.




Ghat'ların hemen arkasında, bir grup adamın odun kırarak ölü yakım törenleri için hazırlık yaptığını gördüm. Ellerinde baltalarla ritmik bir şekilde odunları parçalıyorlardı. Yüzlerinde bir yorgunluk ya da hüzün yoktu; adeta yılların alıştırdığı bir kabullenişle, hayatın sona eren döngüsünü tamamlama görevini yerine getiriyorlardı. Bu insanların çoğu, nesillerdir bu işi yaparak geçimlerini sağlıyorlar; ölümü bu kadar yakından tanımış olmalarına rağmen, yaşamın doğal akışını kabul etmiş gibilerdi.


                             


Bir başka köşede, odunların düzgünce yığılmasıyla hazırlanan yakma yerlerinin önünde, aileler son vedalarını ederken, Ganj'ın serin suları alevlerin yansımasıyla parıldıyordu. Bu sahneler, Hindistan'ın hayata ve ölüme bakış açısının derinliği hakkında çok şey anlatıyor. Burada, ölüm bile bir son değil; bir geçiş, yeniden doğuşun başlangıcı olarak görülüyor.


                                     


Agra: Tac Mahal'in Görkemi

Varanasi'deki ruhani deneyimden sonra, Hindistan'ın en ikonik yapısına, Tac Mahal'e doğru yola çıktım. Agra'ya ulaşır ulaşmaz, tüm yollar sizi Tac Mahal'in büyüsüne çeker. Sabahın ilk ışıklarıyla beyaz mermerin üzerinde dans eden yumuşak pembe ve altın tonlarındaki yansımaları izlemek, tarif edilemez bir duygu. Bu şaheser, sadece bir anıt değil; aşkın, sadakatin ve zamana meydan okuyan güzelliğin sembolü.




Tac Mahal'in bahçelerinde dolaşırken, Şah Cihan'ın sevgili eşi Mümtaz Mahal için inşa ettiği bu yapının ardındaki derin aşk hikâyesini düşündüm. Her taşında ve her detayında, ölümsüz bir sevdanın izlerini hissedebiliyorsunuz. Orada, o an, kendimi zamansız bir masalın içinde gibi hissettim.




Mumbai: Kaosun İçinde Saklı Huzur

Yolculuğumda son durağım, eve dönmeden önceye bıraktığım ve Tayland'dan geçtiğim Hindistan'ın batı sahilinde yer alan Mumbai oldu. Bu şehir, hiç uyumayan enerjisi ve kendine özgü karakteriyle, sizi ilk andan itibaren büyülüyor. Marine Drive'da yürüyüş yaparken, okyanusun sonsuz maviliğine dalmak tüm yorgunluğumu alıp götürdü. Şehirdeki Bollywood havası, her sokakta ve her köşede kendini hissettiriyor; şık kafeler, sokak sanatçıları ve hareketli gece hayatı ile bambaşka bir dünya sunuyor.




Ancak Mumbai'nin gerçek ruhunu anlamak için, sokak lezzetlerini tatmadan ve Dhobi Ghat gibi tarihi alanları keşfetmeden ayrılmak olmazdı. Sokaklarda satılan vada pav (baharatlı patates köftesi) ve taze kesilmiş mango dilimleri, damağımda unutulmaz tatlar bıraktı.

                                        


 Bende Bıraktıkları

Bu yolculuk, yalnızca fiziksel bir keşif değil, aynı zamanda ruhsal bir arınma gibiydi. Hindistan, kaotik ve karmaşık yüzeyinin altında, derin bir bilgelik ve huzur barındırıyor. Ganj Nehri'nin kutsal sularında hissettiğim dinginlik, Tac Mahal'in ihtişamında bulduğum aşkın izleri ve Mumbai'nin enerjisinde kaybolan yorgunluğum… Her anı, hayatım boyunca hatırlayacağım bir serüvenin parçalarıydı.

Ayrıca Varanasi'de yardıma muhtaç ailelerin çocuklarının gittiği okulda yaptığım kısa konuşma hem çocuklar hem de benim için çok motive ediciydi.


Hindistan, ne kadar anlatırsam anlatayım, yaşanmadan anlaşılamayacak bir ülke. Her köşesinde sizi bekleyen bir sürpriz, her sokak arasında keşfedilmeyi bekleyen bir hikâye var. Eğer siz de bu büyülü ülkeye bir yolculuk planlıyorsanız, kendinizi akışa bırakın ve her anın tadını çıkarın. Çünkü Hindistan, kalbinizin derinliklerinde iz bırakacak bir yolculuk vaat ediyor.

                               

                           







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Tayland

  Bangkok’un Renkli ve Canlı Dünyasına Yolculuk Singapur’un modern yüzünü ve Changi Havalimanı'nın etkileyici atmosferini arkamda bıraka...